Yüzde kaç egelisin ?

Koray

New member
Katılım
8 Mar 2024
Mesajlar
208
Puanları
0
Yüzde Kaç Egelisin?

Merhaba forumdaşlar,

Bugün sizlerle içimi dökeceğim bir hikâye paylaşmak istiyorum. Bu hikâyeyi yazarken, belki de bazılarınız kendi hayatınızdan bir parça bulacak. Belki de hepimizin hayatını dönüştüren bir sorudan, "Yüzde kaç Egelisin?" sorusundan bahsedeceğiz. Duygusal, insanın içini okşayan, bazen de düşündüren bir hikâye olacak. O yüzden gelin, rahatlayın, belki bir fincan çay da alırsınız yanınıza… Konuşalım.

Bir Ege Sabahı

Bir zamanlar, İzmir’in bir kasabasında yaşamış olan Ali ve Ayşe vardı. İki farklı dünyadan gelen, iki farklı bakış açısına sahip, ancak birbirlerine aşkla bağlı bir çift. Ali, çözüm odaklı, pratik zekâsı ile tanınan bir adamdı. Onun her sorunu, stratejik bir yaklaşım gerektirirdi. "Ne yapmalıyım, nasıl çözebilirim?" diye düşünürken, her zaman plan yapar, her sorunu birer aşama gibi görür, her şeyin bir yolu olduğunu düşünürdü.

Ayşe ise tam tersiydi. Onun yaklaşımı, insanın kalbine dokunan, hayatın ilişkisel boyutuna odaklanan bir yaklaşımdı. O, insanların duygularını anlamak ister, çözümler yerine, insanı dinlemeyi, anlamayı ve birlikte büyümeyi tercih ederdi. Ali’nin işlerini sıklıkla "ben hallederim" dediği bir şekilde, Ayşe de "Neden birlikte çözmeyelim?" derdi. Ali için çözüm bir hedefken, Ayşe için çözüm, iki kalbin birleşimiydi.

Bir Gün, Bir Sorun ve Yüzde Kaç Egelisin?

Bir gün Ali, her zamanki gibi sabah erkenden işyerine gitmek üzere yola çıkarken, Ayşe ona şöyle bir soru sordu:

"Ali, bence bir test yapalım. Yüzde kaç Egelisin, gerçekten Ege insanı mısın?"

Ali, şaşkın bir şekilde Ayşe’ye baktı.

"Yüzde kaç Egeliyim mi?"

Ayşe gülümsedi. "Evet, yüzde kaç Egelisin? Ege’nin denizinden, sabahının serinliğinden, oradaki insanlardan ne kadar içindesin, ne kadar bir parçasısın?"

Ali, hemen soruya çözüm odaklı yaklaşmayı düşündü. "Yani, sadece Ege’nin havasını almış bir insanım, değil mi? Ne de olsa burada doğdum, büyüdüm, işimi yapıyorum. Benim Egeliliğim pratik işlerle, hayatta kalmakla ilgili."

Ayşe ise gülümseyerek, “Hayır, Ali. Senin Egeliliğin, oradaki insanlarla, ilişkilerle, doğayla kurduğun bağda saklı. Her şey sadece deniz değil, insan olmak, onlarla hissetmek de çok önemli,” dedi.

Ali başını eğdi ve düşünmeye başladı. Bu, beklediği bir soru değildi ama Ayşe'nin bakış açısını biraz daha anlamak istiyordu. Çünkü bir şüphe vardı: Gerçekten Ege'den gelen biri olmak, sadece fiziken burada olmakla mı ölçülürdü? Yoksa Ege'nin sıcaklığını, oranın insanlarının empatisini, birlikte yaşamanın huzurunu içselleştirmek de gerekiyordu?

Ege'nin Kalbi: Farklı Yaklaşımlar, Aynı Hedef

Ali ve Ayşe'nin sohbeti bir süre devam etti. Ali, bir süre önce aldığı Ege’nin denizine dair fotoğraflara bakarken, Ayşe şunları söyledi:

"Ali, belki de Ege’de sadece denize bakmak yetmiyor. İnsanların gözlerine bakmalı, onların dertlerine ortak olmalı, orada yaşamanın kalbine inmelisin. Ege’nin sadece güzellikleriyle değil, içindeki derin empatiyle de bir bağ kurmalısın."

Ali, biraz da kendi gururuyla, bu söylediklerini bir kenara koymak istedi. Ancak derin bir içsel sorgulamaya girmemek mümkün değildi. Hangi soruların doğru olduğunu, hangi soruların gerçek olduğunu düşündü. Bir an için şunu fark etti: Ege’de yaşamak sadece doğayla uyum içinde olmak değilmiş. Ege’nin içinde yer alan insanlar, o insanları tanımanın da büyük bir kısmıydı. Empati, belki de ona bugüne kadar bilmediği bir yönü hatırlatıyordu. Ege’nin kalbi, insanları ve ilişkileriydi. Ayşe’nin empati dolu bakış açısını fark ettiğinde, Ege’nin sadece doğa değil, hislerin de yeri olduğunu anlamaya başlamıştı.

Hikâyemiz Sizinle Devam Etsin!

Şimdi sizlere soruyorum forumdaşlar: Sizce, "Yüzde kaç Egelisin?" sorusuna ne cevap verirsiniz? Ege’nin insanlarına, ilişkilerine ne kadar yakınız? Gerçekten Egelilik, sadece bir coğrafi aidiyet midir? Yoksa duygusal bağlar, empati, ilişkiler ve birlikte büyümek de bu aidiyetin önemli bir parçası mıdır?

Ali ve Ayşe'nin hikâyesine bakarak, belki de bizlerin de Ege'yle bağ kurma şekli farklıdır. Çözüm odaklı mı, yoksa ilişkisel ve empatik mi? Ama önemli olan, bu sorunun hepimizin içinde bir yeri olmasıdır.

Hikâyemi burada bırakıyorum ama sizin yorumlarınızı çok merak ediyorum. Benim gibi düşünenler varsa, ya da tam tersine başka bir bakış açısına sahip olanlar… Hadi, hep birlikte konuşalım!
 
Üst